Okul biter 3 aylık koskocaman bi yaz tatili başlardı.
Tatil başlarında hep takımlar kurar toprak sahada maç yapardık. Ya da
sitenin bahçesine çıkar apartman kapısını kale yapar 9 aylık, 12 aylık
denen ve 1 kişinin kaleye geçip diğer iki kişinin 9 aylıkta topa 1 defa
vurmak şartı, 12 aylıkta ise topu yere değdirmeme şartıyla, çeşitli
vuruş şekillerine göre puanlama yapılan ve 9 veya 12 ye tamamlanarak
oynanan oyunlarımız vardı. Bina sakinleri çok şikayetçilerdi. Malum bina
kapısı kalemizdi. Ama zamanla onlarda alışırdı ve bazen çekirdeklerini
alıp balkondan bizi seyrederlerdi. O seyir edildiğimizi görme heycanı
bizi kıpır kıpır yapar oyundaki performansımızı arttırırdı. Hele ki bide
kendi aileniz balkondan çıkıp "hele bizim oğlan nasıl top oynuyo" diye
bakmaları yani en azından biz onun için baktıklarını sanmamız...
Şu anda aklımda kalan 28 tane çok samimi arkadaşım vardı. Arkadaş
çevremiz ve oyunlarımız çok çeşitliydi. Yazın nasıl geçtiğini bile
anlayamazdık. Okul açıldığında sıra arkadaşıma ilk sözüm hep "ulan
tatilin başlangıcını daha dün gibi hatırlıyorum" olurdu. Yazın bi sürü
oyun oynardık ve herşeyin bi zamanı vardı.
Deleme(topaç), Gülle(misket), Tabanca(boncuklu plastik tabanca), Taso,
Yedikule, Boru dediğimiz bi sürü oyunumuz vardı hepsini teker teker
açıklayacam az sonra...:)
Dediğim gibi herşeyin bi zamanı vardı. Bu zamanı genelde büyükler
belirlerdi. Örneğin büyükler topaçtan sıkıldığı vakit tasoya başlarlardı
ve biz küçükler için artık taso zamanı gelmişti.
Küçükken çok iyi topaç oynardım. Herkesin evinde geçen seneden kalma bir
topacı olmasına rağmen topaç zamanı geldiği zaman bakkallar topaç
satardı. Tanesi 25 binden. Ben de ilk başladığı vakit hemen bakkala
koşardım çünkü geç gitmek halinde bakkalda topaç kutusunun altındaki
kötü topaçlar bize kalacaktı. En iyi orta boyutta topaçlardan en az 2
tane alırdım. Bazen abimle beraber giderdik. Abim maymun iştahı bana
bulaşır ve bu sayı 6-7 e kadar çıkardı.
Topaç almakla marifet bitmezdi. Sade renksiz bi topacı olanlara acemi
gözüyle bakarlardı. Eve gider topacımı sulu boya ile boyardım. Sulu
boyanın boyasını tükürüğümden yapardım. Nedense o yıllarda tükürüğün
boya üzerinde kalıcı etki bıraktığını sanardım. Annem kızmasına rağmen
genede sulu boyayı tükürükle ıslatır topacımı onla boyardım. Yetmezdi.
Çünkü çoğu kişinin sulu boyası vardı ve herkes boyardı. Herkesten farklı
olmak lazımdı. Bende gidip babamın tamir çantasından bi kaç tane
raptiye alırdım gizlice. Neden gizlice yaptığımı bende bilmiyorum oysa
babam hiç kızmazdı böyle şeylere. Aldığım raptiyeleri topacın tepesine
çakardım ve güneş altında oynadığımızda sarı renkli raptiye ropacın
üstünde güneş ışığı etkisiyle altın parıldama efekti verir millet mest
olurdu
Topaç oynarken çeşitli terimlerimiz vardı. Nik Vurma, Tırtırmenco, Gomo,
Aktırma, Kız Atışı, Erkek Atışı, İp üstünde dans, vınnını çıkarmak
gibi.
Nik dediğimiz şey topacın altındaki demir kısımdı.
Tırtırmenco dediğimiz topaçın tırtırlı betonda döndürülmesi ile nikinin tahrip olması ve titreyerek dönemesiydi.
Gomo dediğimiz şişman ve döndürülmesi zor olan topaçlardı.Bu topaçlar genelde bakkaldaki kutunun en altında bulunurdu.
Aktırma dediğimiz şey topaç dönerken topaç ın ipi(kınap) ile topacı yine
döner halde kaldırıp elde kısa bi süre dönderip yine döner halde yere
bırakma.
Bu bi tura 1 aktırma derdik.
Kız atışı dediğimiz kolay atıştı ve baş parmak ile işaret parmağı
arasına topacı alarak kolu bi savurup geri çekilmesi ile yapılan atıştı
ve çok kolaydı.
Erkek atışı daha zordu kız atışındaki parmaklara ilaveten orta parmak
kullanılır ve bu atış el havaya kaldırılıp topaçla birlikte hızlıca yere
indirilerek yapılan atıştı. Kimisi bunu topacı ters tutarak atardı
benim gibi. Ters tutup erkek atışı yapmak arkadaşlar arasında bi kaç
kişiye özgüydü ve bunu genellikle büyük abilerimiz yapardı.
İp üstünde dans dediğimiz şey topaç dönerken ip ile topacın nikini iyice
tutturularak yavaşça havaya kaldırılamsıydı. Bu kaldırma işleminde ip
nike takılır ve topaça ip takılmasına rağmen hala dönerdi. Bu da çok zor
bi hareketti ve bunu her atışımda rahatlıkla yapardım. Çünkü püf
noktası bilirdim. Topaç aldıktan sonra nik i pense ile hafifçe dışarı
çıkarırdım. Bu kuvvet isterdi bazen abimden yardım alırdım.
Vınnını çıkarmak dediğim şeyse yine profesyonellere özgü bir şeydi.
Topacı attıktan sonra o kalabalık hengame içinde hızdan kaynaklanan bi
sesti. Bu sesi çıkarmak hızlı bi atış dolayısla güçlü bir kol isterdi.
Terimleride açıkladıktan sonra gelelim oyunumuza.
Oyunumuzda en az aktırma yapan arkadaşın topacı toprak saha da çizilen
yuvarlağın tam ortasına konulurdu ve diğer oyuncuların topaçları ile
yerde kalan topacı nik darbeleriyle tahrip etmesiyle alınan büyük haz a
bağlı bi oyundu. Bazen yuvarlağın içinden çok kıymetli boyalı topacın
alıp ağlayarak eve kaçanlar bile olurdu. Bu oyuncular ertesi sabah
tekrar oyuna gelirdi ve kimse oyunu almazdı o kişiyi. Ama benim yüksek
otoritem bu arkadaşa torpil geçmemi istiyordu ve genede arkadaşı oyuna
alıdırıyordum.
topaç oyunumuz da böyleydi.
Gülle yani misket denen oyunu hiç oynamadım. Bilmiyordum, öğrenemedim.
Ama abim çok iyi oynar, bazen bu çok iyi oyunculuğu yüzünden bi çok
kişinin değerli misketlerini yutar, kıskançlık etkisiyle kavgaya bile
tutuşurlardı.
Tabanca dediğimiz oyunumuz da tam bir felaketti. Tabancadan kastım
boncuklu silah veya pıtpıtlı tabanca dedikleri plastik tabanca. Genelde
bayram vakitleri bakkalara tabancalar gelirdi ve gerçeğini hiç
aratmazdı. Plastik ve boncuk atan bu tabancalar her çıktığında annem
uyarır sakın pıtpıtlı tabanca alma yoksa seni eve almam derdi. Ben
aldırmazdım. Gider babamdanda para alırdım ve en büyüğünden bi tabanca
alırdım.
Aldığım tabancalar genelde uzun namluluu olurdu ve boyumun yarısı
kadardı. Eve gider binbir azardan sonra annemin dikiş kutusundan ip alır
iple bağlar sırtıma dolardım. Oda yetmezmiş gibi 2-3 gün sonra gider
bakkaldan bu sefer tabanca versiyonu olan küçüğünüde alırdım.
Tabanca tamiratı konusunda sitede üzerime kimse yoktu. Bozulan
tabancalar bana getirilirdi. Bozulmaktan kasıt ya yayı çıkardı, ben eski
bozuk tabancalarımdan birinin yayını takardım, yada içinde ufak bi
parça kırılırdı yıldız tornavida ile parçayı söker eski kırık
tabancalarımdan kalma parçayı takardım. Tabii bu olayda sitede yıldız
tornavidanın bir tek babamın alet çantasında bulunmasınında etkisi
büyüktü. Tamirat sonucu arkadaşlardan bi paket boncuk alırdım. Bu
boncuklar tabancaların içine konulurdu binevi mermi görevi görürdü.
Gelelim savaşa...
Savaş bazen kendi aramızda gruplaşarak bazen başka mahallerelere baskın
yaparak yada baskın yiyerek olurdu. 1-2 defa başka mahalleye baskın
yaptık .Genelde hep baskın yerdik. Ama bizim yerimiz iyidi. Sitenin
pencereleri arasında gizlenir gelen çocuklara siteden ateş açardık.
Boncukların cam kırmadığını bilen bina sakinleri rahatsız olmazdı.
Bu savaşlar boncuk(mermi) paylaşımının ve savaş ortasında yayı atan veya
silahı kırılan arkadaşlarımızla silah paylaşmının,grup çalışmasının ve
dolayısıyla dostuklarımızın pekiştirmenin en iyi yoluydu. Savaş
ortasında 2 aylık küs arkadaşlarımızın barıştığını bile hatırlarım.
Gelelim tasoya.
Taso dediğim plastik ve üzerinde çeşitli resimlerin bulunduğu yuvarlak
cisim. Tasolar genelde cipslerin içinden çıkardı.Gerçekten taso
konusunda hatrı sayılır bi biriktirmişliğim vardı benim. Bu
birikmişliğim bi sarelle kutu dolusu tasoydu. Bu kutu o zamanki
servetimizdi. Hatta şimdi aklıma geldi mahallenin büyük ve popülaritesi
yüksek bir abisinin fen liselerine giriş sınavı için hazırlığı döneminde
bütün tasolarını su deposunun üstüne çıkarak dağıtması beni çok
etkilemişti.Bende aradan bi gün geçtikten sonra özentimi yenemedim ve
aynısı yaptım. Çok pişman olmuştum çünkü ertesi yaz tasosuz kalmıştım.
Gelelim taso oyunumuza.
Taso oyunumuz çok güzeldi. İki oyuncu tasolarını alır bi betonda veya
kaldırımda oturur eşit sayıda tasoları ortaya dikerlerdi.Oyuncular ilk
vuruşu kimin yapacağını belirlemek adına "açık-kapalı" denen bi sistem
uygularlardı.Oyuncuların atış yapacağı tasolar
birer defa yere vurulurdu.tasonun ön yüzü gelirse açık arka yüzü gelirse
kapalı olurdu.2 defa üst üste açık yapan oyuna ilk vuruşu yapma şansını
yakalayarak başlardı.Yere dikilen tasolara yine tosalarla vurularak ön
yüzü çevirilmeye çalışılırdı. Ön yüzü çeviren tasoları kapardı.
Ben taso konusunda mahalledeki büyükleri bile rahatlıkla yutardım ve çok kıskanılırdım.
çok değerli tasolarda vardı bunlar pahalı cipslerden çıkardı ve tivili
taso dediğimiz tasolardı.tutuş şeklini değiştirdiğimizde üzerindeki
resim de değişirdi. Bu tivili tasoları yere dikmek cesaret isterdi.
Üstelik bu tasolarla atışta yapılmazdı çünkü atış yapılırsa üstündeki
şeffaf katman kalkıyor ve taso tivi özelliğini kaybediyordu.
Biz yaz akşamları da hep sitenin bahçesindeydik. Yemek yedikten sonra enerjimizi toplar akşam yine oyun oynamaya çıkardık.
Akşamları site bahçemiz şen şakraktı. Annelerimiz de bahçeye çıkar
çekirdek ve çay süper ikilisinin tadına sohbet ile varırlardı.
Yaz akşamlarımız yegane oyunu ya saklambaç yada yedikuleydi. Saklambacı bilmeyen yoktur.
Yedikule dediğimiz oyun 7 adet mermer taşının üst üste konularak top ile
oynanan bi oyundu. 8 kişi ile oynanırdı. Biri ebe olurdu.Ebe olmayan
biri top ile 7 mermer taşlı kuleyi bozardı. Ebe topu alıp gelene kadar 7
kişi saklanırdı. Ebe o 7 mermer taşlı kuleyi bozdurmadan 7 kişiyi topla
vurarak ilk vurulana ebeliği devrederdi.
Gelelim boruya.
Boru mu evet boru evet evet bildiğim ağza girecek kadar büyüklükteki boru. Peki ne yapardık bu borularla?
İlk başta tesisatçıdan sağlan bi boru alırdık. Küçük çaplı bi boru ağıza
sığıcak kadar. Daha sonra boruya uygun külah yapıp borunun içe koyardık
ve birbirimize üfleyerek külah atardık. Buda çok zevkliydi bizim
için.Boncuklu tabanca da yaptığımız savaşın aynısını borudada yapardık.
Ama bi kaç fırlama vardı ki sormayın gitsin. O külahın için ufak taş
koyunca öyle bi can yakardıki sormayın. Zaten külahı yerden kaldırıp
içinde taş olduğunu görünce kavgaya tutuşurduk :)
Taşlı külah atanlar genelde diğer mahallenin çocukları olurdu.
yani özet geçmek gerekirse çocukluk dönemimdeki bi kaç oyundan
bahsettim. Şimdiki çocuklar bilgisayar da çoklu oyuncuyla oynanan
oyunların kölesi halinde. Siz siz olun bahçeli ve çok çocuğu olan bi
yerden ev alın. Ev almayın bahçe ve çocuğunuza arkadaş olacak bol
çocuklu bi yer alın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder