Taksim / Tarlabaşı'ndan bilen bilir uçak gibi giden sarı dolmuşlar
kalkar. Geçenlerde çok yağmur yağıyordu binmek durumunda kaldım. En ön
koltuk yani şöförün yanı boştu oraya kuruldum. Bizim insanımızda eğer
şöförün yanındaysan şöförle sohbet etme hissiyatı vardır. Istemesen bile
adam bişey mırıldanırsa cevap verme ya da onaylama gereği duyarsın. (ya
şimdi bana yok bende öyle bişiii ağzı yapmayın.)
Herşey arkada son kalan boş koltuğa travestinin oturmasıyla ve hareket
etmemizle başladı. Yani şahsen kendi adıma hiçbir problem sezmiyordum
ama minibüste bi’ gerginlik olduğu belliydi. Travesti arkadaşımız ise
gayet rahat tavırlarla kikir kikir telefonda konuşuyordu. Neyseki
kendisi aksarayda indi de ortalık biraz rahatladı.
Şoför kapıyı kapar kapamaz “Yeeaaağğ bunları da dışlamıyorum ama arabama da binmesinner gardeşim ! ” dedi.
Az önce de belirttiğim gibi ön koltuktaysan ya fikrini söyleyeceksin ya
da adamı onaylayacan kaçarın yok. Ben de gayet yavşak bir tavırla “ eki
eki abi o zaman otomatikman dışlıyosun ya eki eki ” dedim. Şoför de bi
anda surat betonarme kıvamı oldu. “Anlamadım” dedi (ton Kadir İnanır’dan
hallice) Elim ayağıma dolaştı yine sırıtarak toparlamaya çalıştım. “Abi
yani ehi ehi hani dedin ya dışlamıyom ama arabama da binmesinler diye. E
dışlamış oluyosun demek istedim ekiki” dedim adam cevap vermedi. Bi an
acaba benim de gay falan olabileceğimden mi şüphelendi korkusuyla
irkildim. Neden bilmiyorum telaş yaptım. Bu da benim içimde olan
pskolojik bir korkuyu ortaya çıkarmıştı aslında ama o ayrı bir yazı
konusu olur. İçim içime sığmıyordu. Bi şekilde şöförün gözüne
girmeliydim. Allahım neden ön koltuğa oturdumki. Hem arkaya otursam
Travesti arkadaşımız öne oturacak, belki de şöförün bu tercihteki
arkadaşlara görüşünü tazeleyecekti. Yağmur sel olmuş akıyordu ve ben
ezik tavrımla yolculuğuma devam ediyordum. Bir fırsat çıkmalıydı ki
dağılan karizmayı yerlerden toplayabileyim.
Merter civarına yaklaşırken aniden önümüze taksi kırınca ufak bir kaza
riski atlattık. Şöför toparlar toparlamaz camdan kafayı çıkartıp
“O..punun evladııığğ!!” diye bağırınca aman allahım işte fırsat bu
dedim. Hemen atıldım. “ yaa herkese de ehliyet veriyorlar bu ne kardeşim
ölelim mi ya” dedim. Bir on saniye rahatlamıştım ki. Kısa bir sessizlik
oldu ve şöför “ yaa aslında feci yağmur yağıyor gözükmüyor ki yol adam
da haklı” dedi…
ALLAHIM BENİ NEYLE SINIYORSUN ! diye geçirdim içimden. Delirmek
üzereydim. Ne yapsam olmuyordu. Terlediğimi hissettim. Üstelik son
durağa kadar gidecektim. Aklıma tek care geldi. Şöför benden istemeden
direksiyonun arkasına serdiği havluyu alıp benim tarafımda olan aynanın
buğusunu silmek için atıldım. Bu sefer bir sakarlığa mahal vermeden
aldım ve buğuyu sildim.(buğu çok iç gıcıklayan bir kelimeymiş meğerse
bak şu an farkettim)
Havluyu geri verirken yalakalığın doruklarına ulaşmıştım belki ama şöförün gözündeki imajımı biraz olsun düzeltebilmiştim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder