2 Şubat 2014 Pazar

Kıvırtgan Dayı ile Otel Odasında Baş Başa

Büyük olasılıkla 2005 yılının bir yaz günü... Parlak yüzlü, dikkat çeken ve yirmili yaşlarına daha yeni girmiş olan ben; Karaköy'den Taksime doğru yardırmaktayken, birkaç saat sonra karpuzu yardıracağım realitesinden ve düşüncesinden çok uzaklarda, kerhane yokuşunu henüz atlatıp Galata kulesine gelmişim. O lokasyonda, yanıma benden de genç bir eleman yanaştı ve Taksim meydanına nasıl gidebileceğini sordu. Ben de bütün yardım severliğim ile kendisine; benim de oraya gideceğimi, eğer isterse bana eşlik edebileceğini söyledim. Kabul etti ve dostça bir sohbet ile Taksim'e kadar yürüdük. Lisede müzik grubu mu ne varmış, müzik aleti bakacakmış falan filan... Neyse, meydana geldikten bir süre sonra, vedalaşıp ayrıldık. Benim onun gibi planlarım olmadığı için bir büfeden mizah dergisi alıp, heykelin gerisinde şu sıralar polislerin konuşlandığı yerdeki, çeşmeyi andıran yapıtın yüksekliğine oturup dergiyi okumaya başladım. Bir süre dergiye bakıp sıkıldıktan sonra, otobüs duraklarının bulunduğu, gezi parkına doğru çıkan merdivenlere oturup; oradan hem manzarayı seyretme, hem de dergimi keyifle okuma kararı alıp, başıma geleceklerden habersiz bu kararımı gerçekleştirdim.

Merdivenlere oturmuş dergimi okurken, yanıma tıpkı kıvırtgan dayıya benzeyen bir kişi yaklaştı ve hintli aksanı ile bana bir şeyler anlatmaya çalıştı. Ayağa kalkıp dikkatimi ona verdiğimde, bana "grand bazzar"ı soruyordu. Benim beynimde Gps uygulaması olmadığı için dayıya orayı tarif edemedim. Fakat hava güzel, taksim kalabalık, keyfim de yerinde, üstüne üstlük bir önceki arkadaştan aldığım teşekkür ile bu boşgezenti halim ile insanlığa yardımcı olmanın verdiği şevkin huşusu ve yarım yamalak olan ingilizcem ile onu oraya götürebileceğimi, isterse beni takip etmesi gerektiğini söyledim. Aklı karıştı fakat kabul etti. Sevinçliydim, bu güzel tatil gününde hem ingilizcemi geliştirecek, hem de kilometrelerce uzaktan gelmiş bir insan ile tanışıp, ona yardım edecektim. Bir gün bundan daha ne kadar verimli ve güzel olabilirdi ki, tabii aynı şeyi kuzeyin sarışın ve çilli hatunlarına yapma olasılığını göz ardı edersek...

Neyse Kıvırtgan dayı ile merdivenlerden aşağı indik ve heykele doğru yürümeye başladık. Heykele gelmeden önceki ışıklarda, kalabalığın içinde onu tanımak için kendisine sorular yönelttim, cevapladı. Işıkları geçip izdiham içindeki taksim meydanına girdiğimizde, dayının yüz ifadesi düşünceli bir hal almıştı. Yüzüne baktığımı gördü ve geri dönmek istediğini söyledi. Ben de kalabalıktan korktu zaar diye, isteğini kabul edip onu ilk görüştüğümüz yer olan merdivenlere geri götürdüm. Bendeki muhabbet isteğini gören hintli dayı, bana kaldığı oteli gösterdi. Gezi'nin tam arkasındaki bilmem kaç yıldızlı otelde kalıyordu. Beni otele davet etti. Ben de bu isteğini kırmadım ve kabul ettim.

Otele geldiğimizde, resepsiyondan kolayca geçtik. Asansöre girip sessizce katları çıktık. Geldiğimiz kat en üst kattı. Asansörden çıktık, bir baktım burası otelin sauna ve masaj bölümü. İçeride masaj yaptıran üstü çıplak kadınlar ve erkekler cirit atıyor. Hintli dayı nedense bana bu mekanı turlattı ve ardından plastik bir örtü ile kapanmış duş bölmesinin örtüsünü açıp, sigi daşşaa sarkmış bir yaşlı amca ile beni gözgöze getirdi. Yaşlı amcadan özür diledik ve sauna gezintisini sonlandırdık. Benim aklım hala karışık ve iyi niyetimden adamın bu davranışını hayra yormaktayım.

Ardından tekrar asansöre binip dayının odasına geldik. Bana otel odasından İstanbul'un manzarasını gösterdi. İlk defa İstanbul'u bu şekilde görüyordum. İnönü stadı ve Boğaz içi köprüsü, boydan boya cam bir pencere önünde duran benim ayaklarımın altındaydı. Adam etkilendiğimi gördü ve benim yatağın yanındaki koltuğa oturmamı söyledi. Beraber oturduk. Bir şeyler içip içmeyeceğimi sordu. Sadece teşekkür ettim. Ailesinden, ailemden; neden burada olduğundan filan konuşmaya başladık. Babası ile bilgisayar işi için buraya gelmiş; karısı ve birden fazla çocuğu varmış. Bunu duyunca kendisine biraz daha samimi oldum. Hangi dinden olduğunu sordum, müslümanmış. Hintlilerin neden ineklere taptığını söyledim. Süt, et ve derisinden faydalanıldığı için yararlı bir hayvan olduğunu söyledi ve bunun gibi saçma sapan ve yarım yamalak birbirimize bir şeyler anlatmaya çalıştık.

Bir süre sonra televizyonu açtı. Kanalları bir süre dolaştıktan sonra, porno kanalında duraklayınca, popomun tehlikede olduğunu anladım ve çekingen bir tavır ile kendisine kanalı kapatmasını söyledim. Kapadı ve ardından tekli koltuktaki yanıma biraz daha yakınlaştı. Ardından elini benim kemere atınca, bana orayı terketmekten başka bir şans bırakmadı bana.

Gidiyor olmamı normal bir şekilde karşıladı ve bana bir kaç hediye vermek istedi. Yanında hediye olarak verecek bir şeyi olmadığından, büyük olasılıkla uçaktan yürüttüğü üzerinde "singapur airlines" yazan iskambil kağıtlarını ve yarısı kullanılmış parfümü bana hediye etti. Almak istemesem de aldım ve bana benim ile görüşmek istediğini söyledi ve bir daha ki gelişi için hediye olarak kendisinden bir şey istememi söyledi. Bir şey söylemedim, bana numarasını verdi. Kaydettim ve oteli neye uğradığına şaşırmış bir ruh hali ile terk ettim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder