Eski sevgiliyle Bim'de karşılaşmak deneyimlerime göre pek fazla samimi
olunmayan bir kişiyle yanyana yürümek zorunda kalmaktan sonra en fazla
gerginlik yaratan hadisedir. zordur bir zamanlar sevdiğiniz kişinin
blume tuvalet kağıdı aldığını görmek, çok zordur onun le cola içtiğine
şahıt olmak, çok zordur...
"hayatın nereye doğru yol aldığını kestiremiyoruz. aslında insan gözü
kapalı yaşıyor bence. nereye gittiğini bilmeden öylece savruluyor. bazen
açıyor gözünü, bir bakıyor aşık olmuş. sonra yine kapıyor açtığında
bakıyor terkedilmiş veya terketmiş. sonra yine kapıyor, açtığında
görüyor ki yaşlanmış. şuursuzca geçiyor yıllar. kırışan bir yüz. ben
miyim diye bakıyorsun aynaya. evet evet benim galiba".
Romanım aslında harika gidiyordu. baş karakterim Filip bu düşünceleri
aslında kendi kendine söylüyor gibi gözükse de topluma çok saf bir
şekilde yaşıyorsunuz mesajı veriyordu. Mükemmel metaforlarla okuyucuyu
kendinden geçirtecektim. Daha ilk günden romanı yarılamıştım, hızlı
yazıyordum. Aslında bu gazla bitirirdim akşam ezanına kadar ama bir de
baktım ki bana güç veren iki dostum da bitmiş. Patito ve Le Porta.
Patito yerken kendimi muazzam bir hayal havuzunda buluyorum nedense.
Bana güç veriyor ve kuruyan bogazımı nemlendirmek için içtiğim le porta
sayesinde de daha bir coşuyorum ama işte filipin de dediği gibi hayat
hiç de istediğimiz gibi gitmiyor.
Son Patito'yu da attım ağzıma ve Bim'e doğru yola çıktım. Zaten iki adım
ötesi Bim. Annemin terliklerini giyip çıkayım l*n dedim, kim iki saat
şimdi bağcık bağlayacak. Ama olgun bir erkek insanda eğreti duran
şeylerin başında anne terliği geliyormuş canlar ben bunu anladım.
Bim her zamanki gibi sakindi. Klima çalışıyor ama soğutmuyordu. Nasıl
bir klima l*n bu diyerek incelemeye başladım. Ama görevli beni balici
sandı, çünkü ayaklarımda da acayip terlikler altımda çamaşır suyu
sıçrayıp da rengi atmış bir pijamayla pek de güzel bir gaspçı havası
veriyordum.
"abi bu klima üflemiyor galiba" dedim ama cevap vermedi, işine döndü.
Ben de doğruca Patitoların olduğu yere gittim. Aman allahım bu ne
güzellik. Bissürü Patito yan yana. Gel de alma. Hemen iki paket aldım.
Zaten sudan ucuz. Bir de Le Porta almak lazımdı. Gittim onu da aldım.
Tam arkamı dönüp gidecekken tanıdık bir ses duydum. Pek bir tanıdık.
Sanki bir zamanlar kulağıma "aşkım" diye yankılanan bir ses şimdi "süt
de alalım, dost süt olsun" diyordu. Bir zamanlar kulağıma "seni
seviyorum" diye yankılanan bir ses şimdi "yok muratbey kaşar alalım o
daha ucuz" diyordu. Yavaşça arkamı döndüm. Patitolar ve Le Porta elimden
yere düştü. Evet, eski sevgilimdi bu.
Bir zamanlar sevdiğim kadındı. Bir zamanlar elele tutuşarak mal gibi
gezdiğimiz kadın. Şimdi nişanlısıyla Bim'e gelmiş alışveriş yapıyordu.
Bir zamanlar aşık olduğum kadındı bu ve alışveriş arabasında Le Cola,
Blume, Dost süt, Dost peynir, Muratbey kaşarları gibi birsürü ürün
vardı. Evet bir zamanlar uğruna canımı verebileceğim kadındı bu.
Ben şaşkınlıktan elimdekileri yere düşürünce bunlar birden irkildi ve
hemen arkasını döndü. Ben, beni görmesinler diye hızlıca aşağıya eğildim
ama lanet olası bim'de raf diye bir şey yok ki. Tansaş olsa arkadaki
adam seni göremez ama raf yerine kolilerde ürün sergileyen bim sayesinde
saklanamadım.
Peki size sorarım. Siz arkanızı döndüğünüzde, devekuşu gibi saklandığını
sanan ama ayağında ufak numara anne terlikleriyle s*çar gibi çömelmiş
ve kıç çatalı gözüken bir adam görseniz ne yaparsınız? İşte onlar da
öyle yaptılar. Bastılar kahkahayı. Yavaş ve gurur yıkılmışça ayağa
kalktım. Le portam mahzunca yerden bana bakıyordu. Ben gibi yıkılmış,
öylece yatıyordu.
Gözlerine baktım. Le Portanın değil l*n, eski sevgilimin. Bana baktı,
mahzun bir bakış görmek isterdim ama alay ediyordu resmen. Ayaklarıma
bakıyordu. Anne terliği giymiş, parmakları ucundan çıkmış bir ayak.
Buydum işte. Sen bu adamla bir zamanlar çıkmıştın. Şimdiki sevgilin çok
iyi giyinmiş ama bir bak bakayım ona. Bim'de bu şıklık? Sence de biraz
samimiyetsiz değil mi? Ben en azından yakışıyorum buraya. İçimden
geldiği gibiyim.
Böyle düşündüm ama sonra h*ss*ktir dedim. Adam kapmış kızı, ben de lavuk
gibi pijamayla terlikle geziyorum. kim naapsın l*n beni. "nasılsın
görüşmeyeli?" dedim. "iyiyim" dedi. "ne güzel" dedim. "hıhı" dedi.
Gittikçe gerginleşiyordu ortam. Yeni sevgilisi kıllandı mı acaba diye
baktım ama "nasıl olsa bu lavuktan bir zarar gelmez" düşüncesi hasıl
olduğundan zerre s*k*nde değildim herifin. Adam en ucuz kangal sucuğu
seçmekle meşguldu.
"niye böyle olduk biz?" der gibi baktım. "ne diyorsun?" der gibi baktı
bana. "niye böyle olduk diyorum?" der gibi tekrar baktım. "ne diyorsun
anlamıyorum" der gibi tekrar baktı bana. "neyse s*kt*r et" der gibi
baktım. s*kt*r etti alışverişe devam etti. bir güle güle demeden.
Gözyaşlarımı saklayarak iki poşet patitoyu ve le portamı yerden aldım ve
kasaya gittim. Bir de blume peçete aldım yüzlük paket, gözyaşlarımı
silmek için. Kasadaki görevli yine baliciymişim gibi baktı bana, "paran
var mı" der gibi baktı bana, bana bakmasın artık kimse. al lan paranı
der gibi uzattım, para üstü beklemeden çıktım ama sonra hemen geri dönüp
şahsiyetsizce aldım paranın üstünü. tam çıkacakken fiş almayı unuttuğum
aklıma geldi. dönüp onu da aldım. M*na koyim, bir romantizm de
yaşayamadık be.
eve giderken Serkan geldi yavaşça yanıma. tek dostum, yoldaşım, üzgün olduğumu anlayabilen tek insan.
"abi bir şey diycem. pijamanın kıçında delik var, kıçın gözüküyor, baya bir büyük"
o günden beri evdeyim. Bim'e de kapıcıyı yolluyorum.
Yazar:Umut Sarıkaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder