25 Haziran 2012 Pazartesi

Ha Bu Uşağa Kim Vurdu Laaa?

Dersten yeni çıkmıştık ve okulun çıkışına doğru ilerliyorduk. Kapıdan çıkıp sağdaki demirlerin üstüne oturduk. Ahmet ile dağılan okulu izleyip millete bok atıyor ve bunla tatmin oluyorduk. İki bin kişilik bir okulda okuduğumuz için hemen hemen her gün kavga çıkıyordu. Merdivenlerden geçerken omuz atmalar, kız yüzünden çıkan kavgalar çok meşhurdu. Biz artık sağa sola sallamaktan bıkarken bir bağırma sesi duydum. Okulun çıkışına baktım. 26-27 yaşlarında beyaz atletli yumurta topuk ayakkabı giyen, üstü başı kir pas içinde bir adam gördüm. Çıkış kapısının önünde durmuş üstüne gelen kalabalığa doğru ’’Ha bu uşağa kim vurdu laaaaaa?’’ diye bağırıyordu. Her bağırmasında da yanındaki yüzü gözü dayaktan şişmiş olan çocuğa bir şamar atıyordu. Okuldan çıkan öğrenciler bu adamla karşılaşınca mala bağlıyor, sessizce etraflarına bakıyorlardı. Çocuk elini kaldırıp tam birini gösterecekken adam tekrar bağırıp çocuğa şamar atıyordu. Çocuğun yüzü gözü daha beter olmuştu bir yandan da ağlıyordu. Durum çok ilginçti ve gülmeye başlamıştık. Daha sonra ortalık karışmıştı ama olayın sonunu da tam hatırlamıyordum. Adamın şiveli şekilde bağırıp cevabını dinlemeden çocuğa vurması aklıma her geldiğinde gülerdim.
5 yıl geçti aradan bir yıl başı gecesiydi. Ahmet, Ankara’ya gelmişti. Bir bardan çıktık saat 4 civarındaydı. Eve geçiyorduk. Yollar karla kaplıydı. İkimiz de inanılmaz derecede sarhoştuk. Ahmet yürürken aniden durdu. Karşısındaki eski model arka kapısı hafif vuruk olan bir arabaya bakıp ‘’ha bu arabaya kim vurdu laaa’’dedi. Sonra daha güçlü sesle apartmanlara doğru bakıp aynı şekilde bağırdı. Ben de yanına geçip apartmanlara doğru aynı şekilde bağırdım. Bir kaç ışık yanmaya başladı hatta kimileri camlara çıkıyordu. Alkolünde verdiği etkiyle bir yandan da deli gibi gülüyorduk. Camdaki insanların o dumura uğramış suratları beni lise yıllarıma döndürmüştü. Çok mutluydum ve çok önemli bir şey fark etmiştim. 50 kişi cama çıkmıştı ancak birisi bile bir şey dememişti. Bu bize cesaret vermişti. Biraz daha yürüyüp bir çocuk parkına yaklaştık. Parkta teneke kutu içinde ateş yakmış, bizim yaşlarımızda birkaç kişi vardı. Temiz çocuklara benziyorlardı. Önlerinden geçerken Ahmet’i montundan çekip onlara gösterdim. Ha bu uşağa hanginiz vurdu laa diye sordum. Ahmet’e de şamar attım. Çocuklar afallamıştı. İçlerinden biri şaşkın bir suratla biz vurmadık aga dedi. Bir yandan da Ahmet’e bakıyordu. Sanki o anda bir özgüven patlaması yaşıyordum. Elemanı duymamazlıktan geldim. Tekrar bağırdım. Ahmet de artık kendini tutamadı gülmeye başladı. Artık çocuklar dumuru üstlerinden atmaya başlamışlardı. O şaşırmış surat ifadeleri yavaş yavaş kayboluyordu. Tam o sırada o lisedeki olayın sonunu düşündüm. O bağıran adama ne olduğunu. Sonra bir anda hatırladım. Oturduğumuz demirlerden bir eleman daha fazla dayanamayıp adama koşarak kafa atmıştı. Adam okul kapısının önüne, kalabalığın içine düşmüştü. Biraz önce adamdan çekinen, sessiz kalan herkes yerdeyken ona vurmuştu. Eli yüzü kanlar içinde kalmıştı. Polis gelince de olay öyle kapanmıştı. Sağıma soluma baktım etrafımız bir anda kalabalıklaşmıştı. İnsanlar sinsi bir sessizlikle bizi izliyorlardı. Bazıları yaklaşmaya bile başlamıştı. Ahmet’i yakasından çektiğim gibi önüme aldım ve herkesten özür dileyerek koşar adımlarla uzaklaşmaya başladık.

Not: Son bölümdeki koşarak kafa atma eylemi kesinlilkle hayal ürünü değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder