Dersten yeni çıkmıştık ve okulun çıkışına doğru ilerliyorduk. Kapıdan
çıkıp sağdaki demirlerin üstüne oturduk. Ahmet ile dağılan okulu izleyip
millete bok atıyor ve bunla tatmin oluyorduk. İki bin kişilik bir
okulda okuduğumuz için hemen hemen her gün kavga çıkıyordu.
Merdivenlerden geçerken omuz atmalar, kız yüzünden çıkan kavgalar çok
meşhurdu. Biz artık sağa sola sallamaktan bıkarken bir bağırma sesi
duydum. Okulun çıkışına baktım. 26-27 yaşlarında beyaz atletli yumurta
topuk ayakkabı giyen, üstü başı kir pas içinde bir adam gördüm. Çıkış
kapısının önünde durmuş üstüne gelen kalabalığa doğru ’’Ha bu uşağa kim
vurdu laaaaaa?’’ diye bağırıyordu. Her bağırmasında da yanındaki yüzü
gözü dayaktan şişmiş olan çocuğa bir şamar atıyordu. Okuldan çıkan
öğrenciler bu adamla karşılaşınca mala bağlıyor, sessizce etraflarına
bakıyorlardı. Çocuk elini kaldırıp tam birini gösterecekken adam tekrar
bağırıp çocuğa şamar atıyordu. Çocuğun yüzü gözü daha beter olmuştu bir
yandan da ağlıyordu. Durum çok ilginçti ve gülmeye başlamıştık. Daha
sonra ortalık karışmıştı ama olayın sonunu da tam hatırlamıyordum.
Adamın şiveli şekilde bağırıp cevabını dinlemeden çocuğa vurması aklıma
her geldiğinde gülerdim.
5 yıl geçti aradan bir yıl başı gecesiydi. Ahmet, Ankara’ya gelmişti.
Bir bardan çıktık saat 4 civarındaydı. Eve geçiyorduk. Yollar karla
kaplıydı. İkimiz de inanılmaz derecede sarhoştuk. Ahmet yürürken aniden
durdu. Karşısındaki eski model arka kapısı hafif vuruk olan bir arabaya
bakıp ‘’ha bu arabaya kim vurdu laaa’’dedi. Sonra daha güçlü sesle
apartmanlara doğru bakıp aynı şekilde bağırdı. Ben de yanına geçip
apartmanlara doğru aynı şekilde bağırdım. Bir kaç ışık yanmaya başladı
hatta kimileri camlara çıkıyordu. Alkolünde verdiği etkiyle bir yandan
da deli gibi gülüyorduk. Camdaki insanların o dumura uğramış suratları
beni lise yıllarıma döndürmüştü. Çok mutluydum ve çok önemli bir şey
fark etmiştim. 50 kişi cama çıkmıştı ancak birisi bile bir şey
dememişti. Bu bize cesaret vermişti. Biraz daha yürüyüp bir çocuk
parkına yaklaştık. Parkta teneke kutu içinde ateş yakmış, bizim
yaşlarımızda birkaç kişi vardı. Temiz çocuklara benziyorlardı.
Önlerinden geçerken Ahmet’i montundan çekip onlara gösterdim. Ha bu
uşağa hanginiz vurdu laa diye sordum. Ahmet’e de şamar attım. Çocuklar
afallamıştı. İçlerinden biri şaşkın bir suratla biz vurmadık aga dedi.
Bir yandan da Ahmet’e bakıyordu. Sanki o anda bir özgüven patlaması
yaşıyordum. Elemanı duymamazlıktan geldim. Tekrar bağırdım. Ahmet de
artık kendini tutamadı gülmeye başladı. Artık çocuklar dumuru
üstlerinden atmaya başlamışlardı. O şaşırmış surat ifadeleri yavaş yavaş
kayboluyordu. Tam o sırada o lisedeki olayın sonunu düşündüm. O bağıran
adama ne olduğunu. Sonra bir anda hatırladım. Oturduğumuz demirlerden
bir eleman daha fazla dayanamayıp adama koşarak kafa atmıştı. Adam okul
kapısının önüne, kalabalığın içine düşmüştü. Biraz önce adamdan çekinen,
sessiz kalan herkes yerdeyken ona vurmuştu. Eli yüzü kanlar içinde
kalmıştı. Polis gelince de olay öyle kapanmıştı. Sağıma soluma baktım
etrafımız bir anda kalabalıklaşmıştı. İnsanlar sinsi bir sessizlikle
bizi izliyorlardı. Bazıları yaklaşmaya bile başlamıştı. Ahmet’i
yakasından çektiğim gibi önüme aldım ve herkesten özür dileyerek koşar
adımlarla uzaklaşmaya başladık.
Not: Son bölümdeki koşarak kafa atma eylemi kesinlilkle hayal ürünü değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder