Efenim, bir gün Ankara'nın büyük bulvarlarından birinde, yaya olaraktan evime seyirtiyordum.
Araçların geliş yönüne karşı yürürken, bulvarın en sağ şeridinde bir
dolmuşla orta şeritte bir dobloyu senkronize biçimde yavaşça ilerlerken
gördüm. Tanıdık olduklarını veyahut yol tarif ettiklerini falan
düşündüm; ta ki o ana dek...Dolmuşçu gitmiş, hep o yapıştırmalarda
gördüğümüz trafik canavarı gelmişti adeta. Tartıştıklarını anladım, zira
dolmuşçunun, gözbebekleri ve dudakları büyümüş, direksiyonu iyice
kavramış ve ficudu ileriye kaykılmıştı .
Neyse efenim, bu kısım girişti. Gelişme ve sonuç ise daha bi holivut
ekşın tadında. Dolmuşçu, anaya söverek gazını alamamış olacak ki önce
yavaşladı, sonra doblonun arkasına doğru kırdı direksiyonu. Tabii o
sinirle beyninin mesafe tayin kısmı devreden çıktığından olacak,
doblonun arkasına geçtiğinde tamponunu sağ şeritte bırakmıştı. Bu onu
daha bir sinirlendirmiş olacak ki, gaza yüklenip dobloya arkadan çarptı.
Sonra, gazlayıp doblonun soluna geçti ve ölümcül vuruşu yaptı. Dobloya
sol arka kısmından çarparak aracı savurdu; doblo sağ tarafa savruldu,
yoldan çıktı. Ben mal gibi, adeta hipnotize bir davşan hayvanı gibi olan
biteni izlerken, bütün bu ekşın yaklaşık 4-5 metre ötemde, 15 saniye
içinde olmuştu. Neyse efenim, sonuç kısmı şöyle: doblo, otobüs durağının
2 metre ilerisinde yoldan çıktı. o sırada duraktakilere çarpmaması
cidden faciayı önledi. Aracın sağ arkası, arkası ve sol arka kısmı haşat
olmuş, camları kırılmıştı.
Dolmuşçu, 150 metre ilerde yolcuları indirip sır oldu, lakin düşürdüğü
tampon ve üstünde cillop gibi parlayan plakadan dolayı pek uzağa gitmiş
olabileceğini sanmıyorum. Yolcular, sonsuza dek mutlu yaşadılar, ama o
gün verdikleri paranın karşılığı olan hizmeti alamamanın üzüntüsünü hep
içlerinde bi yerde duyumsadılar. Ben mi? Gidip "Abi geçmiş olsun."
dedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder